Other Conditionals: As long as / Providing that / Supposing that / Imagining that / What if / Even if / In case / If so – If not / Otherwise – or else / But for – If it weren’t for / As if – As though / Only if


As long as/So long as

‘As long as’ ve ‘so long as’ “…ğı sürece, …diği takdirde” anlamlarına gelir. “If” ile yakın anlamlıdır.

As long as, bir şeyin gerçekleşmesinin bir sebebe dayandığını ifade eder.

Örneğin, “Sen geldiğin sürece, Ankara’ya giderim” cümlesinden ‘Ankara’ya gitmem, senin gelmene bağlı’ anlamı çıkar;

I will go to Ankara, as long as you come

 

As long as you love me, I will love you, too (Beni sevdiğin sürece, ben de seni seveceğim)

They are going to live here, as long as they get money from the government (Hükümetten para aldıkları sürece burada yaşayacaklar)

Mr. Heinrich is our president as long as he lives. (Mr. Heinrich yaşadığı müddetçe bizim başkanımız)

 

As long as ve so long as yerine on condition that de kullanılabilir, on condition that ‘…olması şartıyla, …olduğu takdirde’ anlamına gelir; as long as ve so long as’den daha resmidir.

 

Consular clerks ratify visa applications on condition that they are convinced that applicants will go back to their country of origin. (Konsolosluk memurları, başvuranların ana vatanlarına geri döneceklerine emin oldukları takdirde, vize başvurularını onaylarlar)

 

Individuals can apply to Europen Court of Human Rights, on condition that they exhaust all the internal authorities. (Bireyler, tüm iç hukuk yollarını tükettikleri takdirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilirler.)

 

Providing (that) / Provided (that)

Providing that ve Provided that de tıpkı if gibi koşul-şart bildirirler. Thatle veya thatsiz kullanılabilirler. Providing (that) daha çok konuşma dilinde kullanılırken, Provided (that)yazı dilinde kullanılır ve biraz daha resmidir. Yukarıdaki bağlaçlar gibi “…olması koşuluyla” anlamlarına gelir.

Her ikisinden sonra da cümle gelmelidir.

 

You can borrow my umbrella, providing that you give it back. (Geri vermen şartıyla şemsiyemi ödünç alabilirsin)

Students can play board games at school, provided that the games are not gamble. (Öğrenciler, kumar olmaması şartıyla, okulda masa oyunları oynayabilirler.)

 

Providing you keep your valuable things with you, you can go wherever you want. (Değerli şeylerini yanına alman şartıyla istediğin yere gidebilirsin.)

 

Supposing (that) / Suppose (that)

Supposing that ve suppose that  “farz et ki…, farz edelim ki… Diyelim ki…” anlamlarına gelir.

If Clause Type 1, Type 2 ve Type 3 yapısına benzer şekilde kullanılır;

Suppose that you miss the plane, what will do? (type 1) (Farz et ki uçağı kaçırdın, ne yapacaksın?)

Suppose that you were Batman, what would you do? (type 2) (Farz et ki Batman’sin, ne yapardın?)

Suppose that they had been late for 5 hours, would you have still waited for them? (type 3) (Farz et ki 5 saat geç kaldılar, yine de onları beklemiş olur muydun?)

I’m writing this letter supposing that you’re going to write me back. (Senin de bana yazacağını farz ederek bu mektubu yazıyorum.)

 

Imagine (that) / Imagining (that)

Imagine that ve Imagining that tıpkı Suppose that ve Supposing that gibidir. Yani cümlede, gerçekte olmayan bir şeyi düşünme, o şekilde farz etme ya da hayal etme vardır.

 

Imagining she doesn’t show up tomorrow at school, will you be upset? (type 1) (Düşün ki yarın o yarın okula gelmedi, üzülür müsün?)

Imagine that there were 100 bars of chocolate on the table, would you eat them all? (type 2) (Düşün ki masada 100 kutu çikolata var, hepsini yer miydin?

Imagine that Alexander hadn’t liked the meal, would he have eaten all of it then? (type 3) (Diyelim ki Alexander yemeği sevmedi, hepsini yemiş olur muydu o zaman?)

 

What if

“Ya … olursa/olsaydı” anlamına gelir. What if ile kurulan cümlelerde “Ya…. olursa, o zaman ne olur?” gibi bir anlam vardır. Diğer yapılar gibi bu da Type 1, Type 2 ve Type 3 ile kullanılabilir.

What if I don’t come to the party on Saturday? (type 1) (Ya cumartesi günü partiye gelmezsem?)

(Anlam: Cumartesi günü partiye gelmezsem ne olur?)

 

What if you didn’t meet him? (type 2) (Ya onunla tanışmasaydın?)

(Anlam: Onunla tanışmasaydın ne olurdu?)

 

What if I hadn’t used my pills? (type 3) (Ya ilaçlarımı kullanmamış olsaydım?)

(Anlam: İlaçlarımı kullanmamış olsaydım ne olurdu?)

 

Even if

Even if “…olsa bile” anlamına gelir. Şartlar değişse bile, sonucun değişmeyeceğinden bahseder.

Always defend yourself, even if you are alone. (type 1) (Yalnız bile olsan her zaman kendini savun.)

Even if you were guilty, I would still be with you. (type 2) (Suçlu olsaydın bile, yine de seninle olurdum.)

Even if it had rained, we would have gone to the woods. (type 3) (Yağmur yağmış olsaydı bile, ormana giderdik.)

 

In case

… olursa, … olur diye anlamlarına gelir. Cümlede tedbir amacı vardır.

I will take my umbrella in case it rains. (Yağmur yağarsa diye şemsiyemi alacağım.)

We fastened our seatbelts in case we had an accident. (Kaza geçirebiliriz diye emniyet kemerlerimizi bağladık.)

 

 “In case”den sonra “of” getirilebilir, ancak bu durumda isim kullanılması gerekir.

In case of + isim  (…olursa / … durumunda)

In case of an emergency, please call 911. (Acil bir durum olursa, lütfen 911’i arayın.)

In case of an argument, please calm down. (Tartışma durumunda lütfen sakin ol.)

 

Just in case

Just in case konuşma dilinde daha çok kullanılan bir yapıdır ve anlamı “ne olur ne olmaz”dır;

A: Why did you take your gun? (Silahını neden aldın?)

B: Just in case. (Ne olur ne olmaz diye.)

 

If so / If not

Diğer cümleler gibi koşul-şart ve sonuç aynı cümle içinde verilmeyip ayrı bir cümlede ifade edilirken if so veya  if not kullanılır.

If so, “eğer öyleyse, eğer öyle bir şey olursa” anlamlarına gelir.

The appointment may be cancelled. If so, I will let you know. (Randevu iptal edilebilir. Eğer öyle olursa, sana haber veririm.)

May I pay my debt in installments? If so, I will be very happy. (Borcumu taksit taksit ödeyebilir miyim? Eğer öyle olursa çok mutlu olacağım.)

 

If not ise “eğer öyle olmazsa, öyle değilse” anlamlarına gelir.

May I pay my debt in installments? If not, I will be in trouble. (Borcumu taksit taksit ödeyebilir miyim? Eğer öyle olmazsa başım belaya girecek.)

You have to speak with her. If not, you will lose her. (Onunla konuşmak zorundasın. Eğer konuşmazsan onu kaybedeceksin.)

 

Yukarıda if not ile örnek verdiğimiz 2 cümlede if not  yerine otherwise, or ya da or else de kullanılabilir. Otherwise, or ve or else “aksi takdirde, yoksa” anlamlarına gelir.

If not’ın bir diğer kullanımı da vardır. “… olmasa da ….” gibi ifadelerde kullanılır, daha yoğun anlamı olan bir kelimeyle daha zayıf anlamı olan bir kelime arasında kullanılır, örneğin; “Obez olmasa da çok şişmandı” gibi;

He was too fat if not obese.

Your aim is difficult if not impossible. (Amacın imkansız olmasa da zor.)

My dreams are important if not more than hers. (Onunkilerden daha önemli olmasa da, benim hayallerim de önemli.)

Fiona’s grades are good if not better than mine. (Benimkilerden daha iyi olmasa da Fiona’nın notları da iyi.)

 

Otherwise / or else / or

Üçü de “aksi takdirde, yoksa” anlamlarına gelir. Söylenilen bir şeyin gerçekleşmemesi halinde ne olacağını belirtirler.

You have to clean your room, otherwise you cannot go out. (Odanı temizlemek zorundasın, yoksa dışarı çıkamazsın.)

I’m glad that you helped me. Otherwise I couldn’t have accomplished this. (Bana yardım ettiğin için memnunum. Aksi takdirde bunu başaramazdım.)

You will come on time, or else I won’t wait for you. (Zamanında geleceksin, yoksa seni beklemeyeceğim.)

She is going to apologise, or I will never forgive her. (Özür dileyecek, yoksa onu asla affetmem.)

 

But for / if it weren’t for /If it hadn’t been for

…olmasaydı anlamına gelir.

But for your help, I couldn’t have managed this. = If you hadn’t helped me, I couldn’t have managed this. (type 3) (Senin yardımın olmasaydı bunu başaramazdım = Bana yardım etmemiş olsaydın bunu başaramazdım)

If it weren’t for my father’s selfishness, I would be in contact with all my family. = If my father weren’t selfish, I would be in contact with all my family. (type 2) (Babamın bencilliği olmasaydı, tüm ailemle iletişimde olurdum. = Babam bencil olmasaydı tüm ailemle iletişimde olurdum.)

If it hadn’t been for my arrogance, we wouldn’ have had such an argument. = If I hadn’t been arrogant, we wouldn’t have had such an argument. (type 3) (Kibrim olmasaydı, böyle bir tartışma yaşamamış olurduk. = Kibirli olmamış olsaydım, böyle bir tartışma yaşamamış olurduk.)

 

As if / As though

…mış gibi anlamına gelir. Bir benzetme yapılırken present tense kullanılır, çünkü gerçek bir durum söz konusudur ve bu cümlelerde genellikle “seem, taste, sound, look” gibi benzetme yaparken kullanılabilecek kelimeler kullanılır.

You look as if you are ill. (Hasta gibi görünüyorsun.)

The soup tastes as if there is black pepper in it. (Çorbanın tadı, içinde kara biber var gibi.)

He seems as if he is 30. (30 yaşındaymış gibi görünüyor.)

 

Gerçek olmayan durumlarda ise past tense kullanılır;

She walks as if she was the queen of England. (İngiltere kraliçesiymiş gibi yürür.)

He spends money as though he had billions. (Milyarları varmış gibi para harcar.)

 

 

Gelecek zaman belirten ifadelerde as if’ten sonra future tense kullanılabileceği gibi, “to + V1”de kullanılabilir;

My grandmother looks as if she is going to cry. = My grandmother looks as if to cry. (Büyükannem ağlayacak gibi görünüyor.)

My grandmother looked as if she was going to cry. = My grandmother looked as if to cry. (Büyükannem ağlayacak gibi görünüyordu.)

İkinci cümlede kullanılan yapı, geçmişteyken “gelecekte olacak bir şeye yönelik” kullanıldığı için, be going to yapısındaki be’nin simple past çekimi ile, yani was/were ile oluşturulmuştur.

 

Only if

Only if “yalnızca …olursa” anlamına gelir. Bir şeyin gerçekleşmesi sadece tek bir koşula bağlıdır.

I will call you back, only if something bad happens. (Sadece kötü bir şey olursa seni arayacağım.)

Only if cümlenin başında olursa, cümlenin ikinci kısmı devrik olmalıdır;

Only if something bad happens, will I call you back. (Sadece kötü bir şey olursa seni arayacağım.)

Only if I win the lottery, will I buy this car. = I will buy this car only if I win the lottery. (Yalnızca piyangoyu kazanırsam bu arabayı alırım.) = Bu arabayı almamın tek koşulu piyangoyu kazanmam.

Only if you come, will I come too. = I will come too, only if you come. (Yalnızca sen gelirsen gelirim.) = Gelmemin tek koşulu senin de gelmen.